Tutuz etmek ne demek ?

Melek

Global Mod
Yetkili
Global Mod
Tutuz Etmek Ne Demek? Hikâyeli Bir Anlatımla Bir Kavramın Peşine Düşmek

Geçen hafta akşam üzeri, mahalledeki eski çay bahçesinde toplanmış üç kişi, çocukluk günlerini anarken masaya öyle bir konu düştü ki, hepimizi saatlerce düşündürdü. Ben de bugün burada o sohbeti sizlerle paylaşmak ve üzerine konuşmak istiyorum. Çünkü mesele, sadece bir kelimenin anlamını bulmak değildi; “tutuz etmek” gibi, eskilerin dilinde kalan ama hâlâ duygulara işlemiş bir ifadenin ardındaki insan hikâyelerini keşfetmekti.
[color=] Bir Kelimenin İzinde: Tutuz Etmenin Kökenleri ve İlk Kıvılcım

Çay bahçesinde otururken konu bir anda “tutuz etmek” sözüne geldi. Bu kelimeyi ilk duyduğumda çocukluğuma, babaannemin ağır Erzurum şivesiyle söylediği “Tutuz ediyon gene, bırak inadını” cümlesine gittim. Yaptığım şey genellikle küçük bir inatlaşma olurdu, ama kelimenin bıraktığı his çok daha güçlüydü: Sertlik, karşı koyma, geri adım atmama…

Araştırmalarımda kelimenin farklı ağızlarda “inat etmek”, “ayak diremek”, “sert davranmak” gibi anlamlara geldiğini gördüm. Fakat hikâyemizde bu kelime, sadece fiziksel bir inat değil; toplumsal hafızanın bir parçası olarak yerini aldı.
[color=] Karakterlerle Buluşma: Çay Bahçesindeki Üç Kişi

O gün masada üç kişi vardı:

– Nuri, kır saçlı, yılların işçiliğinden elleri nasır tutmuş, çözüm odaklılığıyla tanınan bir tamir ustası.

– Derya, mahalledeki kitapçının sahibi, olaylara empatik yaklaşımıyla herkesin içini rahatlatan biri.

– Bir de ben, kelimelere meraklı, anlamların izini sürmekten keyif alan biri.

Sohbet sırasında Nuri, “Tutuz etmek, adamı yorar,” dedi. Ardından sigarasını söndürüp masaya yaslandı. Onun için tutuzluk, çözülmesi gereken bir problem gibiydi; stratejik bir hamleyle ortadan kaldırabileceğini düşündüğü, mekanik bir sıkıntı gibi.

Derya ise gülümsedi:

“Bence tutuz etmek, birinin duygusal bir savunmasıdır,” dedi. “İnsan bazen duyulmaktan korktuğu için inat eder.”

Bu iki yaklaşım arasında bir yerde duran kelime, hem sert hem kırılgan bir anlam taşıyor gibiydi.
[color=] Hikâyenin Dönüm Noktası: Tutuzluğun Tarihsel ve Toplumsal Yüzü

Konuşma derinleştikçe Nuri, babasından duyduğu bir anıyı paylaştı. 1970’lerde köyde kuraklık olduğunda halkın bir kısmı göç etmeyi düşünmüş, bazıları ise “Tutuz edeceğiz, burayı bırakmayacağız,” demiş. Burada tutuz etmek bir direniş, bir aidiyet sembolü hâline gelmiş.

Derya ise şehrin eski gecekondu bölgelerine yapılan dönüşüm projelerinden bahsetti. İnsanların evlerinden olmamak için gösterdikleri direnç, kimi zaman tutuzlukla açıklanmış. Fakat Derya’nın vurguladığı nokta şuydu:

“Direnişi tutuzluk diye küçümsemek başka, insanların varoluşuna sahip çıkmasını anlamak başka. Bazen tutuz etmek, bugüne tutunmaktır.”

Bu söz, masadakilerin hepsini susturdu. Çünkü kelimenin yalnızca kişisel bir inadı değil, kültürel bir direnci temsil ettiği açıktı.
[color=] Tutuz Etmenin İnsan Hâlleri: Strateji, Empati ve Aradaki Kırılma Alanı

Nuri, çözüm odaklı biri olduğundan tutuzluğu aşılması gereken bir engel olarak görüyordu. Ona göre önemli olan, sorunu analiz etmek ve makine gibi işleyen bir mantıkla çözmekti. Bu yönüyle hikâye içinde “stratejik yaklaşım”ın temsilcisiydi. Fakat bu yaklaşım bile tutuzluğun toplumsal yönlerini tamamen açıklamıyordu.

Derya ise tutuzluk hâlini daha ilişkisel okudu. Birinin tutuz etmesinin ardında, anlaşılmak isteyen kırılgan bir taraf olabileceğini söyledi. Kimi zaman çocukluktan gelen güvensizlikler, kimi zaman sosyal baskılar, kimi zaman da bir insanın sesinin duyulmama korkusu…

Ama ilginç olan, iki karakter de tutuzluğun tek bir anlama sıkışmadığını fark etti. Herkes kendi deneyiminden bir parça taşıyordu.
[color=] Masadaki Sessizlik: Kelimenin Gerçek Anlamı Ortaya Çıkıyor

Bir süre sessiz kaldık. Ben not defterimi açıp düşüncelerimi karalamaya başladım. “Tutuz etmek, belki de bir insanın kendi varlığına tutunma biçimidir,” diye yazdım.

Sonra masaya dönüp şöyle sordum:

“Peki sizce tutuz etmek her zaman olumsuz mudur? Yoksa bazen bir insanın hayata tutunma çabası olabilir mi?”

Nuri kaşlarını çattı, ama bu kez sert değil, daha düşünceli bir ifadeyle:

“Bazen tutuzluk, insanın ayakta kalma biçimidir,” dedi. “Ama fazlası, kimseye iyi gelmez.”

Derya da ekledi:

“Tutuzluğu kırmanın yolu, insanın niye tutuzlaştığını anlamaktan geçer.”

Bu cümle, hem stratejik yaklaşımı hem de empatik yaklaşımı bir araya getiriyordu.
[color=] Forumdaki Okurlara: Sizin Tutuz Hikâyeniz Ne?

Sohbet bittiğinde kelimenin anlamını tam olarak çözmüş gibiydik:

Tutuz etmek, yalnızca inat etmek değil; direnmek, tutunmak, kırılganlığını saklamak ve bazen yanlış anlaşılmak demekti.

Bu kelime, tarihsel bir ağızdan çıkıp günümüze hem duygusal hem toplumsal bir anlam yüküyle taşınmış.

Peki şimdi size soruyorum:
- Siz hiç “tutuz etmek zorunda kaldığınız” bir dönem yaşadınız mı?
- Tutuzluk, sizce korunması gereken bir kararlılık mı yoksa aşılması gereken bir duvar mı?
- Toplumsal hafızamızda hangi kelimeler hâlâ böyle derin hikâyeler taşıyor olabilir?

Bu başlığın altına kendi hikâyenizi yazmak isterseniz, emin olun ki okumaktan büyük keyif alacağım. Çünkü her hikâye, kelimelerin anlamını biraz daha genişletir.

Ve belki de tutuz etmek, hepimizin hayatında bir noktada var olmuş bir küçük direniş biçimidir.
 
Üst