Sait Faik Postmodern mi? Gerçeklik, Yalnızlık ve Anlamın Çözülüşü Üzerine Eleştirel Bir Okuma
Kendi adıma konuşmam gerekirse, Sait Faik hikâyeleriyle ilk karşılaştığımda “postmodern” kelimesi aklıma bile gelmemişti. Belki de o zamanlar sadece bir insanın iç dünyasına bu kadar sade, bu kadar acımasız ama bir o kadar da sevecen biçimde dokunabilmesine şaşırmıştım. Fakat yıllar içinde, edebiyat kuramlarıyla haşır neşir oldukça şu soru hep aklımda kaldı: Sait Faik gerçekten postmodern bir yazar mı, yoksa modernizmin son romantiği mi?
Bu yazıda, Sait Faik’in metinlerini tarihsel, estetik ve tematik açılardan inceleyerek bu tartışmaya kanıta dayalı bir perspektif sunacağım. Amacım, etiket koymaktan çok, onun anlatı evreninin hangi yönleriyle postmodernizme yaklaştığını, hangi yönleriyle ise ondan uzaklaştığını anlamaya çalışmak.
---
1. Postmodernizmin Ölçütleri: Kavramsal Çerçeve
Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında modernizmin büyük anlatılarına karşı bir tepki olarak doğdu. Jean-François Lyotard’ın tanımıyla postmodernizm, “büyük anlatılara olan inancın yitimi”dir. Gerçek, bütünlük, ilerleme gibi kavramlar sorgulanır; ironi, parodi, metinlerarasılık ve çoklu bakış açısı ön plana çıkar.
Bu açıdan bakıldığında, bir yazarın “postmodern” sayılabilmesi için şu özelliklerin bir kısmını taşıması beklenir:
- Gerçeklik ile kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaşması,
- Anlatıcı güvenilirliğinin zedelenmesi,
- Metin içinde metin (metafiction) ve ironik üslup,
- Parçalanmış özne ve kimlik arayışı,
- Toplumsal yapıların sorgulanması.
Şimdi bu ölçütlerle Sait Faik’e bakalım.
---
2. Sait Faik’in Anlatı Dünyası: Modernist mi, Postmodern mi?
Sait Faik’in hikâyelerinde ilk göze çarpan şey, gerçekliğin kırılganlığıdır. Karakterler çoğu zaman yalnız, amaçsız ve içsel bir arayış içindedir. “Alemdağ’da Var Bir Yılan” bu anlamda en çok tartışılan eserdir; çünkü gerçeklik algısının yerini bilinç akışı, düş ve halüsinasyon alır.
Bu hikâyede anlatıcı, hem yazar hem karakter hem de gözlemcidir. Olay örgüsü çözülür, mekân kayar, kimlikler bulanıklaşır. Bu yapı, klasik realizmin aksine postmodern bir “benlik çözülmesi”ne işaret eder. Nitekim Berna Moran da Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış’ta Sait Faik’in bu eserini “Türk hikâyeciliğinde gerçekliğin kırılması açısından öncü bir deney” olarak nitelendirir.
Ancak burada önemli bir ayrım vardır: Sait Faik bu kırılmayı ironik ya da oyunsu bir biçimde değil, varoluşsal bir sancı olarak işler. Bu da onu tam anlamıyla postmodern değil, proto-postmodern bir yazar konumuna getirir.
---
3. Gerçeklik ve Anlatı Arasındaki İnce Çizgi
Sait Faik’in metinlerinde anlatıcı çoğu zaman güvenilmezdir. “Son Kuşlar”da ya da “Karanfiller ve Domates Suyu”nda olaylar birbiriyle tam olarak örtüşmez; duygular, zaman ve mekân iç içe geçer. Bu durum, modernist bilinç akışından çok postmodern anlatının “hakikatin parçalanması” temasına yakındır.
Ancak fark şudur: Sait Faik bu parçalanmayı estetik bir oyun olarak değil, insanın içsel yalnızlığının yansıması olarak kurgular. Yani onun amacı “anlatı yapısını bozmak” değil, “insanın bütünlüğünü yitirişini” göstermek.
Bu yönüyle o, Borges’in ironik labirentlerinden çok, Dostoyevski’nin varoluşsal karanlıklarına yakındır.
---
4. Toplumsal Bağlam: İnsan, Sistem ve Empati
Postmodernizm, bireyi çoğu zaman ironik bir biçimde ele alırken, Sait Faik insanı tüm çıplaklığıyla savunur. O, topluma yabancılaşmış bir bireyin yalnızlığını anlatır ama asla insan sevgisinden vazgeçmez. “Bir insanı sevmekle başlar her şey” sözü bu bakışın özüdür.
Kadınların hikâyelerinde genellikle sessiz ama derin bir gözlem gücü vardır; erkek karakterler ise çoğu zaman çözüm arayışı içindedir. Bu fark, toplumsal cinsiyetin ötesinde iki farklı düşünme biçimini yansıtır: stratejik akıl ile empatik sezgi.
Bu iki yön bir arada, Sait Faik’in hikâyelerine denge kazandırır. Ne yalnızca akıl vardır, ne de yalnızca duygu — her ikisinin çatışması içinde bir insanlık hali vardır.
---
5. Metinlerarasılık ve Anlatı Oyunu: Postmodern İpuçları
Sait Faik, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde metinlerarasılığa da yaklaşır. “Mahalle Kahvesi”nde kendi yazar kimliğini hikâye içine dâhil eder; okuyucuya “hikâye anlatıcısı” olduğunu hatırlatır. Bu, postmodernizmin tipik özelliği olan “kurmaca farkındalığı”na denk düşer.
Ayrıca onun dilinde bir “anlam kayması” vardır. Basit kelimelerle derinlik yaratır; gündelik diyaloglarla felsefi sorgular arasında sınır bırakmaz. Bu dil oyunu, modernizmin ciddiyetini değil, postmodernizmin akışkanlığını çağrıştırır.
---
6. Eleştiriler ve Karşı Görüşler
Elbette tüm eleştirmenler Sait Faik’in postmodern eğilimleri olduğu konusunda hemfikir değildir. Örneğin Jale Parla, onun metinlerinin “özgünlük” arayışında olduğunu, ancak bilinçli bir kurmaca oyununa girmediğini belirtir.
Ayrıca Sait Faik’in dönemsel konumu da önemlidir: 1940’larda yazan bir yazarın, postmodernizmin 1960 sonrası Batı edebiyatında şekillenen kuramlarıyla doğrudan ilişkilendirilmesi anakronik olabilir. Bu nedenle bazı araştırmacılar onu “modernizmin Türk edebiyatındaki zirvesi” olarak tanımlar (örn. Fethi Naci, Türkiye’de Roman ve Hikâye).
Yani, postmodernizmin unsurları onda sezilir; ama o, bu bilincin kuramlaşmadığı bir çağda yazmıştır.
---
7. Geleceğe Dair Düşünceler: Sait Faik’in Mirası
Bugün Sait Faik, genç yazarlar için bir “duyarlılık okulu” haline geldi. Öykülerindeki gerçeklik parçalanması, içsel monologlar ve duygusal sadelik, çağdaş Türk edebiyatında birçok yazarın üslubuna ilham veriyor.
Eğer Sait Faik bugün yaşasaydı, muhtemelen postmodern biçimleri deneyen ama insan merkezli bir anlatıdan ödün vermeyen bir yazar olurdu. Çünkü onun derdi “anlamın oyunu” değil, “insanın kırılganlığı”ydı.
---
8. Tartışmaya Açık Sorular
- Sait Faik’in anlatı yapısındaki kırılmalar, bilinçli bir estetik tercih midir yoksa duygusal bir sezginin sonucu mu?
- Onun eserlerinde gerçeklik ile kurmaca arasındaki geçişler, postmodern bir farkındalığa mı, yoksa varoluşsal bir karmaşaya mı işaret eder?
- Bugün Sait Faik yaşasaydı, dijital çağın bireysel yalnızlığını nasıl anlatırdı?
Bu sorular, sadece Sait Faik’in değil, insanın edebiyatla kurduğu ilişkinin geleceğini de düşündürür.
---
Sonuç: Sait Faik, Modernizmin Kalbinde Postmodern Bir Çatlak
Sait Faik’i bütünüyle postmodern saymak, tarihsel bağlam açısından zorlayıcı olur. Ancak onun hikâyeleri, Türk edebiyatında postmodern duyarlılığın erken işaretlerini taşır: anlamın kaybı, öznenin parçalanması, anlatıcının kırılganlığı ve kurmacanın farkındalığı…
Kısacası, Sait Faik ne tamamen modernisttir ne de tam anlamıyla postmodern. O, insanın anlam arayışında iki dünyanın eşiğinde duran bir yazardır — kalemiyle gerçekliği çözmeye, kalbiyle insanı onarmaya çalışan bir anlatıcı.
---
Kaynaklar:
- Berna Moran (1991). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I.
- Jale Parla (2000). Don Kişot’tan Bugüne Roman.
- Fethi Naci (1983). Türkiye’de Roman ve Hikâye 1950–1980.
- Jean-François Lyotard (1979). La Condition Postmoderne.
- Edward Said (1993). Culture and Imperialism.
Kendi adıma konuşmam gerekirse, Sait Faik hikâyeleriyle ilk karşılaştığımda “postmodern” kelimesi aklıma bile gelmemişti. Belki de o zamanlar sadece bir insanın iç dünyasına bu kadar sade, bu kadar acımasız ama bir o kadar da sevecen biçimde dokunabilmesine şaşırmıştım. Fakat yıllar içinde, edebiyat kuramlarıyla haşır neşir oldukça şu soru hep aklımda kaldı: Sait Faik gerçekten postmodern bir yazar mı, yoksa modernizmin son romantiği mi?
Bu yazıda, Sait Faik’in metinlerini tarihsel, estetik ve tematik açılardan inceleyerek bu tartışmaya kanıta dayalı bir perspektif sunacağım. Amacım, etiket koymaktan çok, onun anlatı evreninin hangi yönleriyle postmodernizme yaklaştığını, hangi yönleriyle ise ondan uzaklaştığını anlamaya çalışmak.
---
1. Postmodernizmin Ölçütleri: Kavramsal Çerçeve
Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında modernizmin büyük anlatılarına karşı bir tepki olarak doğdu. Jean-François Lyotard’ın tanımıyla postmodernizm, “büyük anlatılara olan inancın yitimi”dir. Gerçek, bütünlük, ilerleme gibi kavramlar sorgulanır; ironi, parodi, metinlerarasılık ve çoklu bakış açısı ön plana çıkar.
Bu açıdan bakıldığında, bir yazarın “postmodern” sayılabilmesi için şu özelliklerin bir kısmını taşıması beklenir:
- Gerçeklik ile kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaşması,
- Anlatıcı güvenilirliğinin zedelenmesi,
- Metin içinde metin (metafiction) ve ironik üslup,
- Parçalanmış özne ve kimlik arayışı,
- Toplumsal yapıların sorgulanması.
Şimdi bu ölçütlerle Sait Faik’e bakalım.
---
2. Sait Faik’in Anlatı Dünyası: Modernist mi, Postmodern mi?
Sait Faik’in hikâyelerinde ilk göze çarpan şey, gerçekliğin kırılganlığıdır. Karakterler çoğu zaman yalnız, amaçsız ve içsel bir arayış içindedir. “Alemdağ’da Var Bir Yılan” bu anlamda en çok tartışılan eserdir; çünkü gerçeklik algısının yerini bilinç akışı, düş ve halüsinasyon alır.
Bu hikâyede anlatıcı, hem yazar hem karakter hem de gözlemcidir. Olay örgüsü çözülür, mekân kayar, kimlikler bulanıklaşır. Bu yapı, klasik realizmin aksine postmodern bir “benlik çözülmesi”ne işaret eder. Nitekim Berna Moran da Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış’ta Sait Faik’in bu eserini “Türk hikâyeciliğinde gerçekliğin kırılması açısından öncü bir deney” olarak nitelendirir.
Ancak burada önemli bir ayrım vardır: Sait Faik bu kırılmayı ironik ya da oyunsu bir biçimde değil, varoluşsal bir sancı olarak işler. Bu da onu tam anlamıyla postmodern değil, proto-postmodern bir yazar konumuna getirir.
---
3. Gerçeklik ve Anlatı Arasındaki İnce Çizgi
Sait Faik’in metinlerinde anlatıcı çoğu zaman güvenilmezdir. “Son Kuşlar”da ya da “Karanfiller ve Domates Suyu”nda olaylar birbiriyle tam olarak örtüşmez; duygular, zaman ve mekân iç içe geçer. Bu durum, modernist bilinç akışından çok postmodern anlatının “hakikatin parçalanması” temasına yakındır.
Ancak fark şudur: Sait Faik bu parçalanmayı estetik bir oyun olarak değil, insanın içsel yalnızlığının yansıması olarak kurgular. Yani onun amacı “anlatı yapısını bozmak” değil, “insanın bütünlüğünü yitirişini” göstermek.
Bu yönüyle o, Borges’in ironik labirentlerinden çok, Dostoyevski’nin varoluşsal karanlıklarına yakındır.
---
4. Toplumsal Bağlam: İnsan, Sistem ve Empati
Postmodernizm, bireyi çoğu zaman ironik bir biçimde ele alırken, Sait Faik insanı tüm çıplaklığıyla savunur. O, topluma yabancılaşmış bir bireyin yalnızlığını anlatır ama asla insan sevgisinden vazgeçmez. “Bir insanı sevmekle başlar her şey” sözü bu bakışın özüdür.
Kadınların hikâyelerinde genellikle sessiz ama derin bir gözlem gücü vardır; erkek karakterler ise çoğu zaman çözüm arayışı içindedir. Bu fark, toplumsal cinsiyetin ötesinde iki farklı düşünme biçimini yansıtır: stratejik akıl ile empatik sezgi.
Bu iki yön bir arada, Sait Faik’in hikâyelerine denge kazandırır. Ne yalnızca akıl vardır, ne de yalnızca duygu — her ikisinin çatışması içinde bir insanlık hali vardır.
---
5. Metinlerarasılık ve Anlatı Oyunu: Postmodern İpuçları
Sait Faik, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde metinlerarasılığa da yaklaşır. “Mahalle Kahvesi”nde kendi yazar kimliğini hikâye içine dâhil eder; okuyucuya “hikâye anlatıcısı” olduğunu hatırlatır. Bu, postmodernizmin tipik özelliği olan “kurmaca farkındalığı”na denk düşer.
Ayrıca onun dilinde bir “anlam kayması” vardır. Basit kelimelerle derinlik yaratır; gündelik diyaloglarla felsefi sorgular arasında sınır bırakmaz. Bu dil oyunu, modernizmin ciddiyetini değil, postmodernizmin akışkanlığını çağrıştırır.
---
6. Eleştiriler ve Karşı Görüşler
Elbette tüm eleştirmenler Sait Faik’in postmodern eğilimleri olduğu konusunda hemfikir değildir. Örneğin Jale Parla, onun metinlerinin “özgünlük” arayışında olduğunu, ancak bilinçli bir kurmaca oyununa girmediğini belirtir.
Ayrıca Sait Faik’in dönemsel konumu da önemlidir: 1940’larda yazan bir yazarın, postmodernizmin 1960 sonrası Batı edebiyatında şekillenen kuramlarıyla doğrudan ilişkilendirilmesi anakronik olabilir. Bu nedenle bazı araştırmacılar onu “modernizmin Türk edebiyatındaki zirvesi” olarak tanımlar (örn. Fethi Naci, Türkiye’de Roman ve Hikâye).
Yani, postmodernizmin unsurları onda sezilir; ama o, bu bilincin kuramlaşmadığı bir çağda yazmıştır.
---
7. Geleceğe Dair Düşünceler: Sait Faik’in Mirası
Bugün Sait Faik, genç yazarlar için bir “duyarlılık okulu” haline geldi. Öykülerindeki gerçeklik parçalanması, içsel monologlar ve duygusal sadelik, çağdaş Türk edebiyatında birçok yazarın üslubuna ilham veriyor.
Eğer Sait Faik bugün yaşasaydı, muhtemelen postmodern biçimleri deneyen ama insan merkezli bir anlatıdan ödün vermeyen bir yazar olurdu. Çünkü onun derdi “anlamın oyunu” değil, “insanın kırılganlığı”ydı.
---
8. Tartışmaya Açık Sorular
- Sait Faik’in anlatı yapısındaki kırılmalar, bilinçli bir estetik tercih midir yoksa duygusal bir sezginin sonucu mu?
- Onun eserlerinde gerçeklik ile kurmaca arasındaki geçişler, postmodern bir farkındalığa mı, yoksa varoluşsal bir karmaşaya mı işaret eder?
- Bugün Sait Faik yaşasaydı, dijital çağın bireysel yalnızlığını nasıl anlatırdı?
Bu sorular, sadece Sait Faik’in değil, insanın edebiyatla kurduğu ilişkinin geleceğini de düşündürür.
---
Sonuç: Sait Faik, Modernizmin Kalbinde Postmodern Bir Çatlak
Sait Faik’i bütünüyle postmodern saymak, tarihsel bağlam açısından zorlayıcı olur. Ancak onun hikâyeleri, Türk edebiyatında postmodern duyarlılığın erken işaretlerini taşır: anlamın kaybı, öznenin parçalanması, anlatıcının kırılganlığı ve kurmacanın farkındalığı…
Kısacası, Sait Faik ne tamamen modernisttir ne de tam anlamıyla postmodern. O, insanın anlam arayışında iki dünyanın eşiğinde duran bir yazardır — kalemiyle gerçekliği çözmeye, kalbiyle insanı onarmaya çalışan bir anlatıcı.
---
Kaynaklar:
- Berna Moran (1991). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I.
- Jale Parla (2000). Don Kişot’tan Bugüne Roman.
- Fethi Naci (1983). Türkiye’de Roman ve Hikâye 1950–1980.
- Jean-François Lyotard (1979). La Condition Postmoderne.
- Edward Said (1993). Culture and Imperialism.