kunteper
Member
İstanbul Büyükşehir Belediye Lideri Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Heyeti üyelerine hakaret ettiği argümanıyla açılan davanın 11 Kasım’da duruşması var.
Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel, davayla ilgili bugün bir yazı kaleme aldı. Murat Ağırel dava sürecinde yaşanan olağandışı gelişmeleri sıralayarak, duruşma yargıcının tayinine 2,5 yıl bulunmasına öbür bir ile gönderildiğini yazdı.
İşte o yazı:
Şu anda pek ülke gündeminde olmasa da Türkiye’nin aslında bahtını belirleme ihtimali olan bir dava var.
Bir duruşma daha yapılacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir bakıma kendi eliyle yarattığı önemli bir rakip yargılanıyor: Ekrem İmamoğlu…
Aday olsun olmasın demiyorum bir tespiti aktarıyorum. Şayet bu davadan İmamoğlu’na bir mahpus cezası, siyasi yasak vb. bir karar çıkarsa İmamoğlu’nun siyasi mesleğinde büyük bir yükselme yaşanabilir.
Gördüğüm kadarıyla Erdoğan ve kurmayları bu yargılama sürecinde rastgele bir açıklama yapmayarak işi büyütmek istemiyorlar.
Onlar da tehlikenin farkında. İmamoğlu’na karşı verilecek bir siyasi yenilgiye daha tahammülleri yok.
Bu davayla ilgili de edindiğim kulis ayrıntıları aktaracağım.
Ama evvel gelin süreci en baştan anlatayım…
31 Mart seçimlerindilk evvel, birebir vakitte 23 Haziran seçimleri öncesinde AKP, Avrupa Kurulu’na bir yazı gönderiyor ve seçimleri gözlemlemesi ve denetlemesi için bir gözlemci gönderilmesini istiyor.
Yani Avrupa Kurulu’na diyor ki: “Ey Avrupa sizde seçimler nasıl yapılıyorsa bizde de tıpkı biçimde yapılıyor. Gel kendin gör…”
Avrupa Kurulu seçimleri izler ve bir rapor düzenler, daha sonra seçilmiş siyasetçileri davet eder ve raporları kıymetlendirir.
Nitekim 2019 seçimlerinden daha sonra da başkanlığını AKP’li Kocaeli Belediye Lideri’nin yaptığı 18 kişilik seçilmiş liderlerden oluşan bir heyet Strasburg’a Avrupa Kurulu toplantısına gidiyor.
Heyette bulunan Ekrem İmamoğlu yaptığı konuşmada seçimle gelen bireylerin seçimle gitmesi gerektiğini ve kayyum ile nazaranvinden alınan seçilmiş liderler hakkında tenkit yapıyor ve kazandıkları seçimin iptali ile ilgili süreci anlatıyor. Yani o süreçte yaşanan haksızlığı anlatıyor.
Üç gün daha sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise bu açıklamaya reaksiyon göstererek, “Bugün terörizmden yargılanan, bununla birlikte terörist olmaktan ceza alanları bu ülkenin selameti ve o beldenin selameti için nazaranvden aldığımızda, Avrupa Parlamentosu’na gidip Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum” sözlerini kullanıyor.
İmamoğlu da cevap olarak “Yani ben lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyen adama bakarım adam mı diye derim. Evvel bunu söyleyeyim. Üzücü. Tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Evvel ona bir odaklansın” diyor.
Seçim günü seçimlerin iptal edilebilmesi için neler yapılmıştı hatırlıyor musunuz?
Sahte toplumsal medya hesapları ile oyların çalındığı palavrası ortaya atılmış ve daha sonrasında 700 sandık gorevlisinin FETÖ ile ilişkisi olduğu sav edilmiş, operasyonlar yapılmıştı. Seçimler iptal edildi. Lakin yalnızca Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri iptal edildi. Birebir zarfta bulunan pusulalardan Belediye Meclis üyeleri için kullanılan oylar geçerli sayıldı.
FETÖ savı ile yargılanan sandık vazifelileri ne oldu?
Hepsi beraat etti!
Soylu’ya karşılık vermesine karşın Ekrem İmamoğlu’na “kurul halinde çalışan YSK’ya hakaret etti” argümanı ile kabahat duyurusunda bulunuldu.
oysa Soylu’nun kullandığı “Ahmak” sözünün manası TDK’da şöyle tanımlanıyor:
“Aklını gereği üzere kullanamayan, bön, budala, aptal.”
Ocak ayında görülen davanın orta celsesinde İmamoğlu yaptığı savunmada şunları söylemiş oldu:
“Öncelikle burada verilen demeç bir soru üzerine verilen demeçtir. Sorunun temelinde İçişleri Bakanı’nın şahsıma yönelik açıklamalarında ‘Ahmak’ sözünü kullanımıdır. Kelam konusu yanıtım bu sorunun üzerine olmuştur. ötürüsıyla bana kullanılan bu ‘ahmak’ sözüne karşılık olarak kullanılmış bir sözdür ve muhatabı da Sayın İçişleri Bakanı’dır. ötürüsıyla asla YSK’yı yahut üyelerini, rastgele birisini muhatap olarak bu biçimde bir beyanda bulunmadım.”
Mahkeme, argüman makamının talebinin kabul edilmesine karar vererek duruşmayı 21 Eylül’e erteledi.
İlginçlikler başladı.
Duruşma hâkimi tayin vaktine daha 2,5 yıl üzere bir vakit varken bir anda Karadeniz’e tayin edildi.
Bu bilgiyi ben Anadolu Adliyesi’ne duruşma için gittiğimde öğrendim.
Adliye koridorları uzundur lakin epey fazla bilgi dolaşır. Argümana bakılırsa duruşmaya bakan yargıçtan Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak sonucu verilmesi istenilmiş. Duruşma hâkimi de bu isteği reddetmiş, bunun üzerine tayin durumu gerçekleşmiş.
Bu son derece üzücü ve üzücü olduğu kadar epeyce önemli bir tezdi.
Adliye koridorlarında bu bilgiyi doğrulatmak, aslında yalanlatmak için yakın kaynaklardan kime sorduysam, bilgiyi doğruladı.
İşin berbatı bu üzere duruma konuştuğum yargı topluluğu da, yurttaşlar da şaşırmadı. Nasıl şaşırılsın ki Seyahat, Soma üzere davalarda emsal formların tercih edildiğine şahit olduk.
21 Eylül 2022 günü davanın ikinci duruşması vardı.
Dava öncesinde Adliye adeta ablukaya alınmıştı. Güvenlik tedbiri ismi altında alınan engellemeler sonucunda adliyeye ulaşmak imkansızdı. Basın mensubu olarak adliyeye girmemiz 4 farklı noktada denememiz daha sonrasında mümkün oldu.
Duruşmada şahitler gelmemişti. Daha doğrusu şahitlerin gelmesi için bir tebligat çıkarılmamış. Mahkeme tebligat için karar çıkardı ve Ekim başına gün vermek istedi mahkeme. Fakat tebligatların müddeti yetişmeyeceğinden duruşma günü 11 Kasım’a verildi.;
Yani 11 Kasım günü duruşma var. Şahitler dinlendikten daha sonra mahkemenin seyri belirli olacak.
İmamoğlu’nun “Kurul halinde çalışan kamu gorevlilerine karşı bakılırsavlerinden dolayı alenen zincirleme hakaret” hatasından 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar mahpusla cezalandırılması talep ediliyor. Savcı, mahpus cezasının yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 53. unsurunun de uygulanmasını da istemişti.
Yani “siyasi yasak!”
Anlaşılan AKP’nin İstanbul seçimlerini kaybetmesi ile ilgili yaşadığı travma hala geçmiş değil. Yargı da ne yazık ki uzun müddettir siyasalların beklentileri ve direktifleri doğrultusunda muhalefet üzerinde bir baskı ögesi olacak kararlar veriyor.
Peki, ne olacak?
Eğer İmamoğlu’na bir “siyasi yasak” verilirse Türk siyasetinde önemli bir yükselişe sahne olacağını söyleyebiliriz.
Cezasız bulunması halinde de şayet bu sonucu ve mahkeme sürecini âlâ anlatabilirse, bir daha Ekrem İmamoğlu’nun yükselişine şahit oluruz.
Aslında yolun sonu her iki ihtimalde de AKP’nin ve Erdoğan’ın kaybettiği bir senaryoya çıkıyor.
Haa…
İktidar, gözünü karartıp İmamoğlu’na siyasi yasak vererek, seçilmiş iktidarı devirerek, İBB’yi Meclis çoğunluğuyla ele geçirirse bu biçimde da siyasi olarak sonun başlangıcı olacaktır.
Erdoğan zeki bir siyasetçi, kendi doğuşuna niye olan sebepleri, İmamoğlu lehine oluşturacak kadar mantık dışı hareket edeceğini düşünmüyorum.
Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel, davayla ilgili bugün bir yazı kaleme aldı. Murat Ağırel dava sürecinde yaşanan olağandışı gelişmeleri sıralayarak, duruşma yargıcının tayinine 2,5 yıl bulunmasına öbür bir ile gönderildiğini yazdı.
İşte o yazı:
Şu anda pek ülke gündeminde olmasa da Türkiye’nin aslında bahtını belirleme ihtimali olan bir dava var.
Bir duruşma daha yapılacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir bakıma kendi eliyle yarattığı önemli bir rakip yargılanıyor: Ekrem İmamoğlu…
Aday olsun olmasın demiyorum bir tespiti aktarıyorum. Şayet bu davadan İmamoğlu’na bir mahpus cezası, siyasi yasak vb. bir karar çıkarsa İmamoğlu’nun siyasi mesleğinde büyük bir yükselme yaşanabilir.
Gördüğüm kadarıyla Erdoğan ve kurmayları bu yargılama sürecinde rastgele bir açıklama yapmayarak işi büyütmek istemiyorlar.
Onlar da tehlikenin farkında. İmamoğlu’na karşı verilecek bir siyasi yenilgiye daha tahammülleri yok.
Bu davayla ilgili de edindiğim kulis ayrıntıları aktaracağım.
Ama evvel gelin süreci en baştan anlatayım…
31 Mart seçimlerindilk evvel, birebir vakitte 23 Haziran seçimleri öncesinde AKP, Avrupa Kurulu’na bir yazı gönderiyor ve seçimleri gözlemlemesi ve denetlemesi için bir gözlemci gönderilmesini istiyor.
Yani Avrupa Kurulu’na diyor ki: “Ey Avrupa sizde seçimler nasıl yapılıyorsa bizde de tıpkı biçimde yapılıyor. Gel kendin gör…”
Avrupa Kurulu seçimleri izler ve bir rapor düzenler, daha sonra seçilmiş siyasetçileri davet eder ve raporları kıymetlendirir.
Nitekim 2019 seçimlerinden daha sonra da başkanlığını AKP’li Kocaeli Belediye Lideri’nin yaptığı 18 kişilik seçilmiş liderlerden oluşan bir heyet Strasburg’a Avrupa Kurulu toplantısına gidiyor.
Heyette bulunan Ekrem İmamoğlu yaptığı konuşmada seçimle gelen bireylerin seçimle gitmesi gerektiğini ve kayyum ile nazaranvinden alınan seçilmiş liderler hakkında tenkit yapıyor ve kazandıkları seçimin iptali ile ilgili süreci anlatıyor. Yani o süreçte yaşanan haksızlığı anlatıyor.
Üç gün daha sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise bu açıklamaya reaksiyon göstererek, “Bugün terörizmden yargılanan, bununla birlikte terörist olmaktan ceza alanları bu ülkenin selameti ve o beldenin selameti için nazaranvden aldığımızda, Avrupa Parlamentosu’na gidip Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum” sözlerini kullanıyor.
İmamoğlu da cevap olarak “Yani ben lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyen adama bakarım adam mı diye derim. Evvel bunu söyleyeyim. Üzücü. Tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Evvel ona bir odaklansın” diyor.
Seçim günü seçimlerin iptal edilebilmesi için neler yapılmıştı hatırlıyor musunuz?
Sahte toplumsal medya hesapları ile oyların çalındığı palavrası ortaya atılmış ve daha sonrasında 700 sandık gorevlisinin FETÖ ile ilişkisi olduğu sav edilmiş, operasyonlar yapılmıştı. Seçimler iptal edildi. Lakin yalnızca Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri iptal edildi. Birebir zarfta bulunan pusulalardan Belediye Meclis üyeleri için kullanılan oylar geçerli sayıldı.
FETÖ savı ile yargılanan sandık vazifelileri ne oldu?
Hepsi beraat etti!
Soylu’ya karşılık vermesine karşın Ekrem İmamoğlu’na “kurul halinde çalışan YSK’ya hakaret etti” argümanı ile kabahat duyurusunda bulunuldu.
oysa Soylu’nun kullandığı “Ahmak” sözünün manası TDK’da şöyle tanımlanıyor:
“Aklını gereği üzere kullanamayan, bön, budala, aptal.”
Ocak ayında görülen davanın orta celsesinde İmamoğlu yaptığı savunmada şunları söylemiş oldu:
“Öncelikle burada verilen demeç bir soru üzerine verilen demeçtir. Sorunun temelinde İçişleri Bakanı’nın şahsıma yönelik açıklamalarında ‘Ahmak’ sözünü kullanımıdır. Kelam konusu yanıtım bu sorunun üzerine olmuştur. ötürüsıyla bana kullanılan bu ‘ahmak’ sözüne karşılık olarak kullanılmış bir sözdür ve muhatabı da Sayın İçişleri Bakanı’dır. ötürüsıyla asla YSK’yı yahut üyelerini, rastgele birisini muhatap olarak bu biçimde bir beyanda bulunmadım.”
Mahkeme, argüman makamının talebinin kabul edilmesine karar vererek duruşmayı 21 Eylül’e erteledi.
İlginçlikler başladı.
Duruşma hâkimi tayin vaktine daha 2,5 yıl üzere bir vakit varken bir anda Karadeniz’e tayin edildi.
Bu bilgiyi ben Anadolu Adliyesi’ne duruşma için gittiğimde öğrendim.
Adliye koridorları uzundur lakin epey fazla bilgi dolaşır. Argümana bakılırsa duruşmaya bakan yargıçtan Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak sonucu verilmesi istenilmiş. Duruşma hâkimi de bu isteği reddetmiş, bunun üzerine tayin durumu gerçekleşmiş.
Bu son derece üzücü ve üzücü olduğu kadar epeyce önemli bir tezdi.
Adliye koridorlarında bu bilgiyi doğrulatmak, aslında yalanlatmak için yakın kaynaklardan kime sorduysam, bilgiyi doğruladı.
İşin berbatı bu üzere duruma konuştuğum yargı topluluğu da, yurttaşlar da şaşırmadı. Nasıl şaşırılsın ki Seyahat, Soma üzere davalarda emsal formların tercih edildiğine şahit olduk.
21 Eylül 2022 günü davanın ikinci duruşması vardı.
Dava öncesinde Adliye adeta ablukaya alınmıştı. Güvenlik tedbiri ismi altında alınan engellemeler sonucunda adliyeye ulaşmak imkansızdı. Basın mensubu olarak adliyeye girmemiz 4 farklı noktada denememiz daha sonrasında mümkün oldu.
Duruşmada şahitler gelmemişti. Daha doğrusu şahitlerin gelmesi için bir tebligat çıkarılmamış. Mahkeme tebligat için karar çıkardı ve Ekim başına gün vermek istedi mahkeme. Fakat tebligatların müddeti yetişmeyeceğinden duruşma günü 11 Kasım’a verildi.;
Yani 11 Kasım günü duruşma var. Şahitler dinlendikten daha sonra mahkemenin seyri belirli olacak.
İmamoğlu’nun “Kurul halinde çalışan kamu gorevlilerine karşı bakılırsavlerinden dolayı alenen zincirleme hakaret” hatasından 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar mahpusla cezalandırılması talep ediliyor. Savcı, mahpus cezasının yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 53. unsurunun de uygulanmasını da istemişti.
Yani “siyasi yasak!”
Anlaşılan AKP’nin İstanbul seçimlerini kaybetmesi ile ilgili yaşadığı travma hala geçmiş değil. Yargı da ne yazık ki uzun müddettir siyasalların beklentileri ve direktifleri doğrultusunda muhalefet üzerinde bir baskı ögesi olacak kararlar veriyor.
Peki, ne olacak?
Eğer İmamoğlu’na bir “siyasi yasak” verilirse Türk siyasetinde önemli bir yükselişe sahne olacağını söyleyebiliriz.
Cezasız bulunması halinde de şayet bu sonucu ve mahkeme sürecini âlâ anlatabilirse, bir daha Ekrem İmamoğlu’nun yükselişine şahit oluruz.
Aslında yolun sonu her iki ihtimalde de AKP’nin ve Erdoğan’ın kaybettiği bir senaryoya çıkıyor.
Haa…
İktidar, gözünü karartıp İmamoğlu’na siyasi yasak vererek, seçilmiş iktidarı devirerek, İBB’yi Meclis çoğunluğuyla ele geçirirse bu biçimde da siyasi olarak sonun başlangıcı olacaktır.
Erdoğan zeki bir siyasetçi, kendi doğuşuna niye olan sebepleri, İmamoğlu lehine oluşturacak kadar mantık dışı hareket edeceğini düşünmüyorum.