kunteper
Member
ANKARA – Türkiye Personel Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil’in İçişleri Bakanlığı bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşma, toplumsal medyada en epeyce paylaşılan görüntülerden biri oldu. Kadıgil, 2 dakikaya sığdırdığı konuşmasında 6 yaşındaki çocuğun tarikat çatısı altında cinsel istismara uğramasını ve LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı sert bir halde eleştirdi.
Konuşmasının bu derece sahiplenilmesinin sebebinin “iktidarın yok edemediği vicdan ve umut” olduğunu söyleyen Kadıgil, bu dayanağın, LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu unutmaya çalışan tüm partilere de kıymetli bir şey dediğini söz etti. Kadıgil, “Toplum iki yetişkinin isteğiyle ne yaptığına değil, kurulan tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde azaba maruz bırakılan çocuklarla ilgileniyor” dedi.
‘KAN DONDURUCU BİR ŞEY’
Meclis’te büyük ilgi çeken konuşmasının nasıl ortaya çıktığını, iktidarın tarikatlarla münasebetini konuştuğumuz TİP Sözcüsü Sera Kadıgil’in sorularımıza karşılıkları şu biçimde oldu:
Sizin de Meclis konuşmanızda sert bir biçimde eleştirdiğiniz bahis; Hiranur Vakfı başkanının 6 yaşındaki kızının yıllar boyunca cinsel istismara uğraması, bu istismara tarikat üyesi ailenin göz yumması… Değerlendirmeniz nedir?
6 yaşında bir çocuğun annesi ve babası tarafınca zorla kendisinden 23 yaş büyük birinin istismarına sunması kan dondurucu bir şey. Bir çocuğun en güvendiği aile üyeleri tarafınca bu biçimdesine bir vahşetin ortasına atılmasının izahı olmaz. Ancak sorunuzda da geçen ‘aile’ sözünün bu orta çağ karanlığına sahip hayat formları için manası bu.
”KUTSAL AİLE’ DEDİKLERİ HER TÜRLÜ İNSAN HAKKININ YOK SAYILDIĞI BİR ‘KARA KUTU”
Hani ‘kutsal aile kutsal aile’ diye lisanlarından düşürmedikleri, her türlü insan hakkının yok sayıldığı bir ‘kara kutu’, bir ‘gayya kuyusu’ bu zihniyet için. hanımın, çocuğun bir mülkiyet olarak görüldüğü, üzerinde her türlü tasarrufun meskenin reisi denilen, ne idüğü meçhul bir adamın insafına bırakıldığı bir şey onlar için aile. ‘Ailenin direği’ olan o erkek, bütün konutu, geleceği, geçmişi, tüm hayatı o çocukların ve bayanın üstüne yıkabilir ve o enkazın altında 6 yaşında çocuk da kalabilir. Değerli değil onlar için. Kâfi ki sömürü sisteminin en küçük ve temel ünitesi o kutsal aile, varlığını sürdürsün. AKP’nin yarattığı cehennemin fazlaca açık bir tezahürüdür bu. Hani Erdoğan’ın veciz tabiriyle “Ne istediniz de vermedik” dediği yobaz kadroya peşkeş çektiği birikimimiz, emeğimiz ve son olarak çocuklarımız.
‘AKP HÜKÜMETİ, BİLMEDİĞİMİZ KİM BİLİR KAÇ İSTİSMARIN ÜSTÜNÜ ÖRTTÜ’
Söz konusu cinsel istismar olayında, çocuğun kemik yaşının büyütülmesi üzere gerçekler ortaya çıktı. Devlet kurumları bu istismarın üzerini mi örttü?
Devlet, daha doğrusu kendisini devlet sanan ve devletin her bir kurumunu bir öbür tarikata parselleyen AKP hükümeti, bu ve daha bilmediğimiz kim bilir kaç istismarın üstünü örttü ve örtmeye devam ediyor. Kronolojik olarak hadiseyi izlediğimizde; 6 yaşında bir çocuk okula gönderilmiyor, temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı engelleniyor. Çocukların eğitim hakkını müdafaası için vergi verdiğimiz Ulusal Eğitim Bakanlığı ne yapıyor? Hastanede, 14 yaşında bir çocuğun istismar edildiği ortaya çıkıyor, tabip bu durumu ihbar ediyor. Savcılık soruşturma başlatıyor ve bu çocuğun kemik yaşı büyütülüyor, soruşturma kapatılıyor. Sıhhat Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ne yapıyor? İki yıl evvel Aile Bakanlığı nihayet ve mecburen olaya müdahil oluyor ve ne yapıyor? Meskenden kaçmış olan bayanı nihayet sığınma meskenine yerleştiriyor. Ve ne oluyor? Söyleyeyim, koca bir hiç.
‘DEVLET KURUMLARI İSTİSMARI YALNIZCA ÖRTMÜYOR, İSTİSMARIN HATA ORTAĞI’
Yani düşünün bir bayan ‘Ben şu tarikatta babamın zoruyla her insanın gözü önünde 16 yıl tecavüze uğradım’ diyor. Kanıtlarla ispatlıyor. Lakin 2 yıldır tüm hatalılar özgür. Kaçak medrese faaliyette. Aile Bakanı çıkmış ‘mağdur İngilizce öğrendi’ falan diye açıklama yapıyor. Lakin bildiğimiz şey; Aile Bakanlığı ne yapmıyor? 2020 yılında olaya müdahil olmak zorunda kalan Bakanlık, bu biçimde 17 yaşında olan ve hali hazırda istismarcı ailenin elinde bulunan, tıpkı konutta yaşayan öteki kız kardeşe yönelik hiç bir şey yapmıyor. Devlet kurumları yalnızca istismarı örtmüyor, devlet kurumları istismarın kabahat ortağı.
‘AİLE BAKANLIĞI SELEFLERİ FETÖ’DEN ALDIKLARI MİRASI DEVAM ETTİRMEKLE MEŞGUL’
Bakanlığın 2 yıldır mevzuyu bilmesi ancak rastgele bir türel süreç başlatmaması olağan mi?
Evet, olağan. Zira Aile Bakanlığı, çocukları ve bayanları korumak yerine tarikatlarla protokol imzalamakla meşgul. Zira Aile Bakanlığı selefleri FETÖ’den aldıkları mirası devam ettirmekle meşgul. Zira bir vakit içinder birlikte yürüdüklerinden kalan ‘Işık Evlerini’ prototip olarak ‘Sevgi Evleri’ne monte etmekle meşguller. Olağan zira Aile Bakanlığı ‘Korunma ve bakım altındaki çocuklar için çocuk konutları açılması ve hizmetlerin yürütülmesi ile başka çocuk bakım kuruluşlarında kıymetler eğitimi programına dayanak olması ve korunmaya muhtaç çocuk alanında programlar yapılması’ için Işıkçı vakıflarla protokol imzalamakla meşgul.
‘AKP, TÜM KAZANIMLARIMIZI BİR TARİKATA PEŞKEŞ ÇEKME ROLÜ ÜSTLENMİŞ DURUMDA’
İktidarın tarikatlara karşı tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP iktidarı 20 yılda neredeyse tüm kazanımlarımızı bir tarikata peşkeş çekip üzerine bizden topladıkları vergileri, 85 milyonun bütçesini bu tarikatların kelamda dernek ve vakıflarına dağıtıp, vergi muafiyetleri sağlamak üzere roller üstlenmiş durumda. Bakın vakıf ve derneklere 2012 yılında 381 milyon, 2013’te 590 milyon, 2014’te 628 milyon, 2015’te 874 milyon, 2016’da 581 milyon, 2017’de 581 milyon, 2018’de 818 milyon, 2019’da 841 milyon, 2020’de 969 milyon, 2021’de ise 865 milyon lira cari transfer gerçekleştirildi. Bir öbür data; Sayıştay tarafınca yayımlanan 2021 Yılı Faaliyet Genel Kıymetlendirme Raporu’na göre, merkezi bütçeden transfer (yardım) yapılan dernek, birlik, kurum, kuruluş, sandık üzere kuruluşların hangi kuruluşlar olduğuna ait bir bilginin sunulmadığı belirtiliyor. İktidarın hazırladığı zihinsel alt yapının haricinde maddi rolünü bu bilgiler ortaya koyuyor sanırım.
Muhalefet, iktidarın tarikatları koruduğunu ve bunu oy uğruna yaptığını söylüyor. Oy hesabını yapan yalnızca iktidar mı? Muhalefet bu süreçte nasıl imtihan verdi?
Bu soruya ben değil okuyucularımız karar versin.
‘ASIL AHLAKSIZLIK BİR ÇOCUĞUN İSTİSMAR EDİLMESİNİ DİNİ HİSLERLE LEGALLEŞTİRMEYE ÇALIŞMAK’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın açığa çıkmasından bir hafta daha sonra değerlendirmelerde bulundu, gereken çabanın gösterildiğini söylemiş oldu. “Günümüz kaidelerinde 13 yaşında nişan, 14 yaşında evlilik üzere bir durumu kabul edebilmemiz asla mümkün değildir” dedi. Ayrıyeten “bu biçimde bir hadiseyi milletimizin inancıyla ve o inancın temsilcisi kurumlarla irtibatlandırmak en yavaşça sözüyle ahlaki olmayan bir çarpıtmadır” tabirlerini kullandı. Erdoğan’ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın saçmalamalarına laf yetiştirmek önemli bir mesai ve güç kaybı artık. 6 yaşından beri sistematik bir biçimde istismara uğrayan bir çocuk var. Bütün ailesi, bütün mahalle, bütün cemaat bunu biliyor. Bütün devlet kurumları buna yol veriyor ve hala çıkmış “erken yaşta evlilik” diyor. Ne erkeni, ne evliliği? ‘Ahlaki olmayan çarpıtma’, daha açık olarak söylememiz gerekirse çarpıtma falan değil ‘ahlaksızlık’ ne biliyor musunuz? Asıl ahlaksızlık 6 yaşında bir çocuğun ailesinin hata iştirakiyle senelerca istismar edilmesini hala inançla, dini hislerle, ‘kutsal aile’ masallarıyla legalleştirmeye çalışmaktır.
‘MESELEYİ DİNLE İLİŞKİLENDİRENLER İTİRAZ EDENLER DEĞİL, KURDUKLARI RANT TERTİBİNİ DİN KİSVESİ ALTINDA PAZARLAYANLAR’
Erdoğan’ın şunu da hayli güzel bilmesi gerekir ki; bu sıkıntıyı dinle ilişkilendirenler tarikat ve cemaatlerdeki sistematik çocuk istismarına dikkat çekenler değil. Epey rezilliği ‘din’le ilişkilendirenler, kurdukları rant nizamını 6, bilemedin 14 yaşında çocuklara hallenebilecek tıynetlerini din kisvesi altında pazarlayanlar.
‘LGBTİ+’LARI GAYE HALİNE GETİRDİĞİNİ VE BUNDAN OY DEVŞİRMEYİ UMDUĞUNU GÖRÜYOR VE YEMİYORUZ’
Konuya ait bütçe görüşmelerinde kısıtlı vakitte yaptığınız konuşma fazlaca ses getirdi, fazlaca dayanak topladı. Sizi o konuşmayı yapmaya iten neydi?
TİP olarak bizim Meclis’te 20 milletvekilimiz olmadığı için konuşma hakkımız da yok biliyorsunuz. İç tüzüğe nazaran konuşma taleplerimiz ise sıklıkla görmezden geliniyor. HDP ve CHP’nin dayanışma göstermesiyle konuşabiliyoruz. Bunu bir kenara kaydedelim. bahsetmiş olduğuniz konuşmayı ise Soylu’nun tutanaklara geçen, bana yönelik söylemiş olduği ‘LGBTİ’ci ve cinsiyetsiz’ kelamlarına cevaben sataşma hakkından alabildim. O konuşmayı yapma sebebim ise iktidarın seçime giderken bir daha kendilerince bir mühendislik hesabıyla icat ettiği düşmanlardan LGBTİ+’ların -anayasal haklarını gasp ettikleri yetmezmiş gibi- açık gaye haline getirilmesi ve bundan hiç utanmadan oy devşirmeyi ummasını gördüğümüzü ve yemediğimizi anlatmaktı.
‘KONUŞMAMA TAKVİYENİN SEBEBİ İKTİDARIN YOK EDEMEDİĞİ VİCDAN VE UMUT’
Konuşmanız niye bu kadar yaygınlaştı ve dayanak gördü?
Bence AKP’nin 20 yıldır bütün devlet imkanlarını kullanarak yaydığı dezenformasyona, bütün imkanlarıyla topluma pompaladığı nefrete karşın hala yok edemediği bir şey var: Vicdan ve umut. Takviyenin asıl niçini bu bence. Biz, onların bütün karanlığına karşın vicdanımızı hala koruma etmeyi başaran ve umudumuzu yitirmeyen bir toplumuz.
Ayrıca LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu unutmaya çalışan tüm partilere de bu takviye kıymetli bir şey söylüyor. Toplum iki yetişkinin isteğiyle ne yaptığına değil, kurulan tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde azaba maruz bırakılan çocuklarla ilgileniyor.
SOYLU NE ‘SAYIN’ NE ‘BAKAN’ OLARAK ANILMAYI HAK EDİYOR
Konuşmanızda İçişleri Bakanı’na ismiyle hitap ettiniz. Bunun özel bir niçini var mı?
Normalde bu biçimde bir üslubum yoktur. O denli ya da bu biçimde buraya gelenler bir bakanlığın temsilcisi. Fakat bu sefer bunu unutan ben ya da öbür vekiller değil Süleyman Soylu’nun kendisi oldu. Hem komitede hem genel heyette parmak sallayan; vekillere, genel liderlere hakaretler yağdıran biri ne ‘sayın’ ne ‘bakan’ olarak anılmayı hak ediyor.
Konuşmasının bu derece sahiplenilmesinin sebebinin “iktidarın yok edemediği vicdan ve umut” olduğunu söyleyen Kadıgil, bu dayanağın, LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu unutmaya çalışan tüm partilere de kıymetli bir şey dediğini söz etti. Kadıgil, “Toplum iki yetişkinin isteğiyle ne yaptığına değil, kurulan tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde azaba maruz bırakılan çocuklarla ilgileniyor” dedi.
‘KAN DONDURUCU BİR ŞEY’
Meclis’te büyük ilgi çeken konuşmasının nasıl ortaya çıktığını, iktidarın tarikatlarla münasebetini konuştuğumuz TİP Sözcüsü Sera Kadıgil’in sorularımıza karşılıkları şu biçimde oldu:
Sizin de Meclis konuşmanızda sert bir biçimde eleştirdiğiniz bahis; Hiranur Vakfı başkanının 6 yaşındaki kızının yıllar boyunca cinsel istismara uğraması, bu istismara tarikat üyesi ailenin göz yumması… Değerlendirmeniz nedir?
6 yaşında bir çocuğun annesi ve babası tarafınca zorla kendisinden 23 yaş büyük birinin istismarına sunması kan dondurucu bir şey. Bir çocuğun en güvendiği aile üyeleri tarafınca bu biçimdesine bir vahşetin ortasına atılmasının izahı olmaz. Ancak sorunuzda da geçen ‘aile’ sözünün bu orta çağ karanlığına sahip hayat formları için manası bu.
”KUTSAL AİLE’ DEDİKLERİ HER TÜRLÜ İNSAN HAKKININ YOK SAYILDIĞI BİR ‘KARA KUTU”
Hani ‘kutsal aile kutsal aile’ diye lisanlarından düşürmedikleri, her türlü insan hakkının yok sayıldığı bir ‘kara kutu’, bir ‘gayya kuyusu’ bu zihniyet için. hanımın, çocuğun bir mülkiyet olarak görüldüğü, üzerinde her türlü tasarrufun meskenin reisi denilen, ne idüğü meçhul bir adamın insafına bırakıldığı bir şey onlar için aile. ‘Ailenin direği’ olan o erkek, bütün konutu, geleceği, geçmişi, tüm hayatı o çocukların ve bayanın üstüne yıkabilir ve o enkazın altında 6 yaşında çocuk da kalabilir. Değerli değil onlar için. Kâfi ki sömürü sisteminin en küçük ve temel ünitesi o kutsal aile, varlığını sürdürsün. AKP’nin yarattığı cehennemin fazlaca açık bir tezahürüdür bu. Hani Erdoğan’ın veciz tabiriyle “Ne istediniz de vermedik” dediği yobaz kadroya peşkeş çektiği birikimimiz, emeğimiz ve son olarak çocuklarımız.
‘AKP HÜKÜMETİ, BİLMEDİĞİMİZ KİM BİLİR KAÇ İSTİSMARIN ÜSTÜNÜ ÖRTTÜ’
Söz konusu cinsel istismar olayında, çocuğun kemik yaşının büyütülmesi üzere gerçekler ortaya çıktı. Devlet kurumları bu istismarın üzerini mi örttü?
Devlet, daha doğrusu kendisini devlet sanan ve devletin her bir kurumunu bir öbür tarikata parselleyen AKP hükümeti, bu ve daha bilmediğimiz kim bilir kaç istismarın üstünü örttü ve örtmeye devam ediyor. Kronolojik olarak hadiseyi izlediğimizde; 6 yaşında bir çocuk okula gönderilmiyor, temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı engelleniyor. Çocukların eğitim hakkını müdafaası için vergi verdiğimiz Ulusal Eğitim Bakanlığı ne yapıyor? Hastanede, 14 yaşında bir çocuğun istismar edildiği ortaya çıkıyor, tabip bu durumu ihbar ediyor. Savcılık soruşturma başlatıyor ve bu çocuğun kemik yaşı büyütülüyor, soruşturma kapatılıyor. Sıhhat Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ne yapıyor? İki yıl evvel Aile Bakanlığı nihayet ve mecburen olaya müdahil oluyor ve ne yapıyor? Meskenden kaçmış olan bayanı nihayet sığınma meskenine yerleştiriyor. Ve ne oluyor? Söyleyeyim, koca bir hiç.
‘DEVLET KURUMLARI İSTİSMARI YALNIZCA ÖRTMÜYOR, İSTİSMARIN HATA ORTAĞI’
Yani düşünün bir bayan ‘Ben şu tarikatta babamın zoruyla her insanın gözü önünde 16 yıl tecavüze uğradım’ diyor. Kanıtlarla ispatlıyor. Lakin 2 yıldır tüm hatalılar özgür. Kaçak medrese faaliyette. Aile Bakanı çıkmış ‘mağdur İngilizce öğrendi’ falan diye açıklama yapıyor. Lakin bildiğimiz şey; Aile Bakanlığı ne yapmıyor? 2020 yılında olaya müdahil olmak zorunda kalan Bakanlık, bu biçimde 17 yaşında olan ve hali hazırda istismarcı ailenin elinde bulunan, tıpkı konutta yaşayan öteki kız kardeşe yönelik hiç bir şey yapmıyor. Devlet kurumları yalnızca istismarı örtmüyor, devlet kurumları istismarın kabahat ortağı.
‘AİLE BAKANLIĞI SELEFLERİ FETÖ’DEN ALDIKLARI MİRASI DEVAM ETTİRMEKLE MEŞGUL’
Bakanlığın 2 yıldır mevzuyu bilmesi ancak rastgele bir türel süreç başlatmaması olağan mi?
Evet, olağan. Zira Aile Bakanlığı, çocukları ve bayanları korumak yerine tarikatlarla protokol imzalamakla meşgul. Zira Aile Bakanlığı selefleri FETÖ’den aldıkları mirası devam ettirmekle meşgul. Zira bir vakit içinder birlikte yürüdüklerinden kalan ‘Işık Evlerini’ prototip olarak ‘Sevgi Evleri’ne monte etmekle meşguller. Olağan zira Aile Bakanlığı ‘Korunma ve bakım altındaki çocuklar için çocuk konutları açılması ve hizmetlerin yürütülmesi ile başka çocuk bakım kuruluşlarında kıymetler eğitimi programına dayanak olması ve korunmaya muhtaç çocuk alanında programlar yapılması’ için Işıkçı vakıflarla protokol imzalamakla meşgul.
‘AKP, TÜM KAZANIMLARIMIZI BİR TARİKATA PEŞKEŞ ÇEKME ROLÜ ÜSTLENMİŞ DURUMDA’
İktidarın tarikatlara karşı tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP iktidarı 20 yılda neredeyse tüm kazanımlarımızı bir tarikata peşkeş çekip üzerine bizden topladıkları vergileri, 85 milyonun bütçesini bu tarikatların kelamda dernek ve vakıflarına dağıtıp, vergi muafiyetleri sağlamak üzere roller üstlenmiş durumda. Bakın vakıf ve derneklere 2012 yılında 381 milyon, 2013’te 590 milyon, 2014’te 628 milyon, 2015’te 874 milyon, 2016’da 581 milyon, 2017’de 581 milyon, 2018’de 818 milyon, 2019’da 841 milyon, 2020’de 969 milyon, 2021’de ise 865 milyon lira cari transfer gerçekleştirildi. Bir öbür data; Sayıştay tarafınca yayımlanan 2021 Yılı Faaliyet Genel Kıymetlendirme Raporu’na göre, merkezi bütçeden transfer (yardım) yapılan dernek, birlik, kurum, kuruluş, sandık üzere kuruluşların hangi kuruluşlar olduğuna ait bir bilginin sunulmadığı belirtiliyor. İktidarın hazırladığı zihinsel alt yapının haricinde maddi rolünü bu bilgiler ortaya koyuyor sanırım.
Muhalefet, iktidarın tarikatları koruduğunu ve bunu oy uğruna yaptığını söylüyor. Oy hesabını yapan yalnızca iktidar mı? Muhalefet bu süreçte nasıl imtihan verdi?
Bu soruya ben değil okuyucularımız karar versin.
‘ASIL AHLAKSIZLIK BİR ÇOCUĞUN İSTİSMAR EDİLMESİNİ DİNİ HİSLERLE LEGALLEŞTİRMEYE ÇALIŞMAK’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın açığa çıkmasından bir hafta daha sonra değerlendirmelerde bulundu, gereken çabanın gösterildiğini söylemiş oldu. “Günümüz kaidelerinde 13 yaşında nişan, 14 yaşında evlilik üzere bir durumu kabul edebilmemiz asla mümkün değildir” dedi. Ayrıyeten “bu biçimde bir hadiseyi milletimizin inancıyla ve o inancın temsilcisi kurumlarla irtibatlandırmak en yavaşça sözüyle ahlaki olmayan bir çarpıtmadır” tabirlerini kullandı. Erdoğan’ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın saçmalamalarına laf yetiştirmek önemli bir mesai ve güç kaybı artık. 6 yaşından beri sistematik bir biçimde istismara uğrayan bir çocuk var. Bütün ailesi, bütün mahalle, bütün cemaat bunu biliyor. Bütün devlet kurumları buna yol veriyor ve hala çıkmış “erken yaşta evlilik” diyor. Ne erkeni, ne evliliği? ‘Ahlaki olmayan çarpıtma’, daha açık olarak söylememiz gerekirse çarpıtma falan değil ‘ahlaksızlık’ ne biliyor musunuz? Asıl ahlaksızlık 6 yaşında bir çocuğun ailesinin hata iştirakiyle senelerca istismar edilmesini hala inançla, dini hislerle, ‘kutsal aile’ masallarıyla legalleştirmeye çalışmaktır.
‘MESELEYİ DİNLE İLİŞKİLENDİRENLER İTİRAZ EDENLER DEĞİL, KURDUKLARI RANT TERTİBİNİ DİN KİSVESİ ALTINDA PAZARLAYANLAR’
Erdoğan’ın şunu da hayli güzel bilmesi gerekir ki; bu sıkıntıyı dinle ilişkilendirenler tarikat ve cemaatlerdeki sistematik çocuk istismarına dikkat çekenler değil. Epey rezilliği ‘din’le ilişkilendirenler, kurdukları rant nizamını 6, bilemedin 14 yaşında çocuklara hallenebilecek tıynetlerini din kisvesi altında pazarlayanlar.
‘LGBTİ+’LARI GAYE HALİNE GETİRDİĞİNİ VE BUNDAN OY DEVŞİRMEYİ UMDUĞUNU GÖRÜYOR VE YEMİYORUZ’
Konuya ait bütçe görüşmelerinde kısıtlı vakitte yaptığınız konuşma fazlaca ses getirdi, fazlaca dayanak topladı. Sizi o konuşmayı yapmaya iten neydi?
TİP olarak bizim Meclis’te 20 milletvekilimiz olmadığı için konuşma hakkımız da yok biliyorsunuz. İç tüzüğe nazaran konuşma taleplerimiz ise sıklıkla görmezden geliniyor. HDP ve CHP’nin dayanışma göstermesiyle konuşabiliyoruz. Bunu bir kenara kaydedelim. bahsetmiş olduğuniz konuşmayı ise Soylu’nun tutanaklara geçen, bana yönelik söylemiş olduği ‘LGBTİ’ci ve cinsiyetsiz’ kelamlarına cevaben sataşma hakkından alabildim. O konuşmayı yapma sebebim ise iktidarın seçime giderken bir daha kendilerince bir mühendislik hesabıyla icat ettiği düşmanlardan LGBTİ+’ların -anayasal haklarını gasp ettikleri yetmezmiş gibi- açık gaye haline getirilmesi ve bundan hiç utanmadan oy devşirmeyi ummasını gördüğümüzü ve yemediğimizi anlatmaktı.
‘KONUŞMAMA TAKVİYENİN SEBEBİ İKTİDARIN YOK EDEMEDİĞİ VİCDAN VE UMUT’
Konuşmanız niye bu kadar yaygınlaştı ve dayanak gördü?
Bence AKP’nin 20 yıldır bütün devlet imkanlarını kullanarak yaydığı dezenformasyona, bütün imkanlarıyla topluma pompaladığı nefrete karşın hala yok edemediği bir şey var: Vicdan ve umut. Takviyenin asıl niçini bu bence. Biz, onların bütün karanlığına karşın vicdanımızı hala koruma etmeyi başaran ve umudumuzu yitirmeyen bir toplumuz.
Ayrıca LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu unutmaya çalışan tüm partilere de bu takviye kıymetli bir şey söylüyor. Toplum iki yetişkinin isteğiyle ne yaptığına değil, kurulan tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde azaba maruz bırakılan çocuklarla ilgileniyor.
SOYLU NE ‘SAYIN’ NE ‘BAKAN’ OLARAK ANILMAYI HAK EDİYOR
Konuşmanızda İçişleri Bakanı’na ismiyle hitap ettiniz. Bunun özel bir niçini var mı?
Normalde bu biçimde bir üslubum yoktur. O denli ya da bu biçimde buraya gelenler bir bakanlığın temsilcisi. Fakat bu sefer bunu unutan ben ya da öbür vekiller değil Süleyman Soylu’nun kendisi oldu. Hem komitede hem genel heyette parmak sallayan; vekillere, genel liderlere hakaretler yağdıran biri ne ‘sayın’ ne ‘bakan’ olarak anılmayı hak ediyor.