“Dolunun İki Anlamı”: Bir Yağmurun Altında Başlayan Hikâye
Selam sevgili forumdaşlar
Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Belki biraz hüzünlü, biraz düşündürücü ama içinde hepimizin payı var.
Konu şu basit sorudan doğdu: “Dolunun iki anlamı nedir?”
Bir yanda meteorolojik dolu — o gökyüzünden ansızın düşen buz parçaları…
Diğer yanda ise kalbin doluluğu — taşmış duygular, birikmiş kelimeler, söylenememiş cümleler.
İşte bu iki anlam, bir gün bir hikâyede buluştu.
---
Bir Yaz Akşamı, Gökyüzü Doluydu
O gün Ankara’nın havası tuhaftı.
Ne tam yaz, ne de tam sonbahar… Gökyüzü gri, rüzgâr sabırsızdı.
Ali, arabasının camına düşen ilk yağmur damlasını fark ettiğinde, içinde garip bir sıkışma hissetti.
O sıkışma, yıllardır bastırdığı bir “doluluk”tu.
Yan koltukta, telefon ekranında titreyen bir isim vardı: “Elif Arıyor.”
Ali’nin hikâyesi, duygularını hep aklının arkasına koymuş bir adamın hikâyesiydi.
Hayatı stratejiyle yaşamış, planla ilerlemişti.
Onun için her şeyin bir çözümü vardı:
Sorun mu? Analiz et.
Kavga mı? Zamanla geçer.
Aşk mı? Yönetilebilir bir süreçtir.
Ama o akşam dolu başladı… Gerçek anlamda.
---
Dışarıda Yağmur, İçeride Sessizlik
Elif’in sesi telefonda titriyordu:
> “Ali… bugün hava çok garip değil mi? Dolacak gibiydi sabahtan beri.”
Ali kısa bir duraksamayla cevap verdi:
> “Evet, dolu yağacak gibi.”
Ama aslında konuşulan şey, hava değildi.
İkisi de biliyordu.
Dolacak olan gökyüzü değil, yıllardır bastırdıkları hislerdi.
Elif, duygularını içine atmaktan yorulmuş bir kadındı.
O, hayatı empatiyle okuyan, insanları “anlamak” için yaşayan biriydi.
Ali’nin soğukkanlılığına bazen hayran kalıyor, bazen de kırılıyordu.
Oysa Ali için duygular karmaşıktı; ölçülemeyen şeyler ona güven vermezdi.
Ama o akşam dolu yağdı…
Camları dövdü, sesi yankılandı.
Gökyüzü ne kadar doluysa, onların içi de o kadar taşmıştı.
---
“Dolunun İki Anlamı Var, Ali”
Elif birden sessizliği bozdu.
> “Biliyor musun, dolunun iki anlamı var.”
Ali şaşırdı.
> “Nasıl yani?”
> “Biri gökten düşer, biri içimizden taşar.”
Cümle öyle sade ama öyle derindi ki…
Ali bir anda konuşamadı.
Camın ardından dışarıya baktı, her damla bir sitem gibiydi.
Elif devam etti:
> “Sen hep bir şeyleri çözmeye çalışıyorsun, ama ben sadece anlaşılmak istiyorum.
> Bazen dolunun altında değil, içinde kalıyorum. İçim doluyor, anlatamıyorum.”
Bu söz, Ali’nin duvarlarını paramparça etti.
Onun çözüm arayışı, Elif’in duygu arayışıyla çarpışıyordu.
Erkekler çoğu zaman stratejiyle hareket eder, kadınlar ise bağ kurarak…
Ama iki dünya, bazen bir dolu tanesi kadar sert bir anda kesişir.
---
Bir Dolu Tanesi Gibi Sessizlik
Yağmur dinmek bilmedi.
Ali arabadan inmedi.
Elif’in sesi artık telefonda yoktu ama cümleleri yankılanıyordu.
“Dolunun iki anlamı var…”
O anda fark etti:
Hayatta ne çok şey birikiyor…
Söylenmemiş cümleler, kaçırılmış fırsatlar, ertelenmiş sevgi ifadeleri…
Tıpkı bulutların birikmesi gibi.
Ve sonra bir gün, hepsi dolu olup üzerimize düşüyor.
Ali o gece ilk defa hiçbir şey çözmeye çalışmadı.
Sadece hissetti.
Elif’in eksikliğini, kendi içindeki boşluğu, gökyüzünün ağırlığını.
---
Ertesi Gün: Dolu Durmuştu, Ama İç Doluluğu Değil
Sabah olduğunda şehir sessizdi.
Her yerde dolunun izleri… Kırık dallar, ezilmiş arabalar, ama aynı zamanda temizlenmiş bir hava.
Ali o sabah aynaya baktı ve gülümsedi — garip bir huzurla.
Dolu zarar vermişti, evet… ama bir şeyleri de temizlemişti.
Bir mesaj yazdı Elif’e:
> “Bence haklıydın. Dolunun iki anlamı varmış.
> Biri kırar, biri arındırır.”
Elif birkaç dakika sonra cevap verdi:
> “O zaman belki de her dolu, bir şeyleri yeniden yeşertmek içindir.”
Ve o cümleyle hikâye, bir kapanış değil, bir başlangıca dönüştü.
---
Forum Üzerinden Hayata Dair Bir Yansıma
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm sevgili forumdaşlar…
Hayatta hepimiz bir noktada “doluyoruz.”
Kimimiz öfkeyle, kimimiz sevgiyle, kimimiz sessizlikle.
Ve bazen bu doluluk içimizden taşmadan farkına varmıyoruz.
Erkekler genelde “nasıl çözeriz” diye sorar.
Kadınlar ise “nasıl hissediyoruz” diye.
Ama belki de asıl denge, bu iki soruyu birlikte sormakta.
Dolu, hem gökyüzünün taşması hem kalbin taşmasıdır.
Ve her ikisi de, sonunda bizi temizler.
---
Peki Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?
Sizce “dolu” daha çok neyi temsil ediyor?
Bir fırtınayı mı, yoksa içimizde birikenleri mi?
Hiç hayatınızda “içinizin dolduğu” bir an yaşadınız mı?
O an sonrasında neler değişti?
Sizce insanlar duygularını içlerinde tutarak mı olgunlaşır, yoksa paylaşarak mı iyileşir?
Belki de bu başlık, hepimizin içini biraz boşaltacağı bir alan olur.
Çünkü bazen en iyi terapi, bir forumda samimiyetle yazılmış bir cümledir.
Ve unutmayın sevgili dostlar:
Her dolu, birikenlerin dile gelişidir.

Selam sevgili forumdaşlar

Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Belki biraz hüzünlü, biraz düşündürücü ama içinde hepimizin payı var.
Konu şu basit sorudan doğdu: “Dolunun iki anlamı nedir?”
Bir yanda meteorolojik dolu — o gökyüzünden ansızın düşen buz parçaları…
Diğer yanda ise kalbin doluluğu — taşmış duygular, birikmiş kelimeler, söylenememiş cümleler.
İşte bu iki anlam, bir gün bir hikâyede buluştu.
---
Bir Yaz Akşamı, Gökyüzü Doluydu
O gün Ankara’nın havası tuhaftı.
Ne tam yaz, ne de tam sonbahar… Gökyüzü gri, rüzgâr sabırsızdı.
Ali, arabasının camına düşen ilk yağmur damlasını fark ettiğinde, içinde garip bir sıkışma hissetti.
O sıkışma, yıllardır bastırdığı bir “doluluk”tu.
Yan koltukta, telefon ekranında titreyen bir isim vardı: “Elif Arıyor.”
Ali’nin hikâyesi, duygularını hep aklının arkasına koymuş bir adamın hikâyesiydi.
Hayatı stratejiyle yaşamış, planla ilerlemişti.
Onun için her şeyin bir çözümü vardı:
Sorun mu? Analiz et.
Kavga mı? Zamanla geçer.
Aşk mı? Yönetilebilir bir süreçtir.
Ama o akşam dolu başladı… Gerçek anlamda.
---
Dışarıda Yağmur, İçeride Sessizlik
Elif’in sesi telefonda titriyordu:
> “Ali… bugün hava çok garip değil mi? Dolacak gibiydi sabahtan beri.”
Ali kısa bir duraksamayla cevap verdi:
> “Evet, dolu yağacak gibi.”
Ama aslında konuşulan şey, hava değildi.
İkisi de biliyordu.
Dolacak olan gökyüzü değil, yıllardır bastırdıkları hislerdi.
Elif, duygularını içine atmaktan yorulmuş bir kadındı.
O, hayatı empatiyle okuyan, insanları “anlamak” için yaşayan biriydi.
Ali’nin soğukkanlılığına bazen hayran kalıyor, bazen de kırılıyordu.
Oysa Ali için duygular karmaşıktı; ölçülemeyen şeyler ona güven vermezdi.
Ama o akşam dolu yağdı…
Camları dövdü, sesi yankılandı.
Gökyüzü ne kadar doluysa, onların içi de o kadar taşmıştı.
---
“Dolunun İki Anlamı Var, Ali”
Elif birden sessizliği bozdu.
> “Biliyor musun, dolunun iki anlamı var.”
Ali şaşırdı.
> “Nasıl yani?”
> “Biri gökten düşer, biri içimizden taşar.”
Cümle öyle sade ama öyle derindi ki…
Ali bir anda konuşamadı.
Camın ardından dışarıya baktı, her damla bir sitem gibiydi.
Elif devam etti:
> “Sen hep bir şeyleri çözmeye çalışıyorsun, ama ben sadece anlaşılmak istiyorum.
> Bazen dolunun altında değil, içinde kalıyorum. İçim doluyor, anlatamıyorum.”
Bu söz, Ali’nin duvarlarını paramparça etti.
Onun çözüm arayışı, Elif’in duygu arayışıyla çarpışıyordu.
Erkekler çoğu zaman stratejiyle hareket eder, kadınlar ise bağ kurarak…
Ama iki dünya, bazen bir dolu tanesi kadar sert bir anda kesişir.
---
Bir Dolu Tanesi Gibi Sessizlik
Yağmur dinmek bilmedi.
Ali arabadan inmedi.
Elif’in sesi artık telefonda yoktu ama cümleleri yankılanıyordu.
“Dolunun iki anlamı var…”
O anda fark etti:
Hayatta ne çok şey birikiyor…
Söylenmemiş cümleler, kaçırılmış fırsatlar, ertelenmiş sevgi ifadeleri…
Tıpkı bulutların birikmesi gibi.
Ve sonra bir gün, hepsi dolu olup üzerimize düşüyor.
Ali o gece ilk defa hiçbir şey çözmeye çalışmadı.
Sadece hissetti.
Elif’in eksikliğini, kendi içindeki boşluğu, gökyüzünün ağırlığını.
---
Ertesi Gün: Dolu Durmuştu, Ama İç Doluluğu Değil
Sabah olduğunda şehir sessizdi.
Her yerde dolunun izleri… Kırık dallar, ezilmiş arabalar, ama aynı zamanda temizlenmiş bir hava.
Ali o sabah aynaya baktı ve gülümsedi — garip bir huzurla.
Dolu zarar vermişti, evet… ama bir şeyleri de temizlemişti.
Bir mesaj yazdı Elif’e:
> “Bence haklıydın. Dolunun iki anlamı varmış.
> Biri kırar, biri arındırır.”
Elif birkaç dakika sonra cevap verdi:
> “O zaman belki de her dolu, bir şeyleri yeniden yeşertmek içindir.”

Ve o cümleyle hikâye, bir kapanış değil, bir başlangıca dönüştü.
---
Forum Üzerinden Hayata Dair Bir Yansıma
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm sevgili forumdaşlar…
Hayatta hepimiz bir noktada “doluyoruz.”
Kimimiz öfkeyle, kimimiz sevgiyle, kimimiz sessizlikle.
Ve bazen bu doluluk içimizden taşmadan farkına varmıyoruz.
Erkekler genelde “nasıl çözeriz” diye sorar.
Kadınlar ise “nasıl hissediyoruz” diye.
Ama belki de asıl denge, bu iki soruyu birlikte sormakta.
Dolu, hem gökyüzünün taşması hem kalbin taşmasıdır.
Ve her ikisi de, sonunda bizi temizler.
---
Peki Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?

Bir fırtınayı mı, yoksa içimizde birikenleri mi?

O an sonrasında neler değişti?

Belki de bu başlık, hepimizin içini biraz boşaltacağı bir alan olur.
Çünkü bazen en iyi terapi, bir forumda samimiyetle yazılmış bir cümledir.
Ve unutmayın sevgili dostlar:
Her dolu, birikenlerin dile gelişidir.

