kunteper
Member
DEVA Partisi Genel Lideri Ali Babacan, FOX TV’de yayımlanan Çalar Saat programında İlker Karagöz’ün sorularını yanıtladı. Gündemdeki gelişmeleri pahalandıran Babacan şu sözleri kullandı:
ÇİFTÇİNİN ŞİKAYETİ MALİYET: Kurdaki artış A’dan Z’ye her şeye ziyan veriyor. Bir buçuk aydır 18 vilayet, 40 ilçe merkezinde program yaptım. Çiftçinin en kıymetli şikâyeti girdi maliyetleri. Gübre fiyatları, ilaç fiyatları, sulama için kullanılan elektrik fiyatları bir yılda ikiye, üçe katladı. Çiftçimiz Türkiye’nin dört bir köşesinde son yılların en güç kaidelerinde iş yapmaya çalışıyor.
İKTİDAR İŞTİRAKİNİ TAŞIMAK SIKINTI HALE GELDİ: Siyasi çevrelerle görüştüğümüzde erken seçim fazlaca gündemde olan bir mevzu ancak Sayın Erdoğan’ın bu biçimde bir ortamda seçime gidip de iktidarını kendi eliyle kaybedecek bir adım atacağını düşünmüyorum. Erken seçim nasıl olur? Şu anki iştirak çatlarsa. O da tabloyu görüyor. Dayanağın süratle eridiğini görüyor. bu biçimde bir ortamda seçime gitmek istediğini zannetmem. ‘Acaba biraz daha toparlar mıyım, içeride yahut dışarıda yeni büyük gündemler oluşturarak takviyesi çoğaltabilir miyim’ diye gayrete girecektir lakin yapamayacak. Şu anki iktidar bir paydaşlık, unutmayalım. Artık çatlaklar var ve taşıması sıkıntı bir yük haline geldi.
BİZ NİÇİN DAVET EDİLMEDİK? Dünkü 15 Temmuz merasimlerine biz niçin davet edilmedik? Yalnızca iki iktidar partisine mağduriyet üzerinden prim yaptırmaya uğraş gösterdikleri için olmadı. Ana muhalefetin önderi çağrılmaz mı? Aşikâr başlı muhalefet partilerinin başkanları çağrılmaz mı? En azından ‘Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin başkanları de gelsin’ denilir. Hani mutabakat? Mutabakatın sahiden samimiyeti var ise, mutabakat ruhu var ise bizlerin de dünkü merasime davet edilmesi lazımdı. Yalnızca iki genel liderle o merasimleri götürdüler. 15 Temmuz’un mağduriyetini yalnızca iki siyasi partiye yazıp onun üzerinden bir güç devşirmeye çalışmak beyhude bir efordur.
DEMOKRASİ DERSİ ALINMALIYDI: Türkiye’nin 15 Temmuz’dan çıkarması gereken dersler var: Liyakatin devlet takımlarına temel olması, hak edenin hak ettiği yere gelmesi. Yalnızca temasları ve referansı olduğu için değil, hakikaten hak edenin devlete işe girmesi. Alınması gereken ders liyakat, demokrasi ve adalet olması gerekirken maalesef ‘hukuksuzluğun hakkından öteki bir hukuksuzlukla gelebiliriz’ zihniyeti yanlış bir iş. Üç aylık ilan edilen OHAL iki senede bitti. Gazetecilerin rahat konuşamadığı, sivil toplumun baskı altında tutulduğu bir periyotta yetki tek bir elde toplandı. O gün bugündür güçler ayrımından, yargı bağımsızlığından kelam etmek mümkün değil. İstikrar ve denetim sistemleri sıfırlanmış durumda.
YÖK’Ü KALDIRACAĞIZ: Boğaziçi Üniversitesi bizim gözbebeğimiz. Birinci sefer Boğaziçi’nin profiline uymayan bir isim ısrarla ve inatla atandı. Ama bu işlerin tahlili nerede? Bir partinin genel lideri, genel lider şapkasıyla partisinin gençlik kolları liderini atarken dönüp de bir üniversiteye tek imzayla rektör atıyorsa bu sistem bozuk bir sistemdir. Üniversite idaresinde bu kadar merkezî bir tahakküme karşıyız. YÖK’ü kaldıracağız. Üniversitelerimize akademik özgürlük ve idari özerklik vereceğiz. Üniversiteyi biraz rahat bırakalım, nedir bu sıkboğaz? Öğrencilerin de akademisyenlerin de ufkunu açmamız lazım.
İDARE KONSEYİNE ATANANLAR BAĞIMLI OLMAMALI: İktidar partisine oy versin ya da vermesin bütün vatandaşlarımız TRT’ye vergi öder. 84 milyondan aldığı parayla iş yapan bir kurumun tek bir partinin propaganda aracı haline getirilmesi büyük bir adaletsizlik. İktidarın gözlüğüyle baktığımızda idare konseylerinin iki gayesi var. Birincisi; yakın, eş, dost, ahbap etrafa ikinci bir gelir sağlamak. Bir oburu; ‘o idare şurası kendi iradesini ortaya koymasın, verdiğim talimat derhal yerine gelsin’. O profilde beşerler seçiliyor: ‘Talimatı motamot yapsın, kendi beynini çalıştırmasın, iradesini ortaya koymasın ve onlara ek bir gelir sağlayalım ki güzelce bağımlı hale gelsinler’. Fakat âlâ işleyen demokraside basın özgürlüğü, haber alma özgürlüğü temeldir.
DEMOKRASİ BEŞ YILDA BİR SEÇİM DEĞİLDİR: Demokrasi beş yılda bir seçime gidip ’Ben bildiğimi yaparım’ demek değildir. Demokrasi özgür basın demektir. Demokrasi sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin interaktif bir biçimde hükûmet ile birlikte çalışması demektir. Gerçek demokrasi budur. (HABER MERKEZİ).
ÇİFTÇİNİN ŞİKAYETİ MALİYET: Kurdaki artış A’dan Z’ye her şeye ziyan veriyor. Bir buçuk aydır 18 vilayet, 40 ilçe merkezinde program yaptım. Çiftçinin en kıymetli şikâyeti girdi maliyetleri. Gübre fiyatları, ilaç fiyatları, sulama için kullanılan elektrik fiyatları bir yılda ikiye, üçe katladı. Çiftçimiz Türkiye’nin dört bir köşesinde son yılların en güç kaidelerinde iş yapmaya çalışıyor.
İKTİDAR İŞTİRAKİNİ TAŞIMAK SIKINTI HALE GELDİ: Siyasi çevrelerle görüştüğümüzde erken seçim fazlaca gündemde olan bir mevzu ancak Sayın Erdoğan’ın bu biçimde bir ortamda seçime gidip de iktidarını kendi eliyle kaybedecek bir adım atacağını düşünmüyorum. Erken seçim nasıl olur? Şu anki iştirak çatlarsa. O da tabloyu görüyor. Dayanağın süratle eridiğini görüyor. bu biçimde bir ortamda seçime gitmek istediğini zannetmem. ‘Acaba biraz daha toparlar mıyım, içeride yahut dışarıda yeni büyük gündemler oluşturarak takviyesi çoğaltabilir miyim’ diye gayrete girecektir lakin yapamayacak. Şu anki iktidar bir paydaşlık, unutmayalım. Artık çatlaklar var ve taşıması sıkıntı bir yük haline geldi.
BİZ NİÇİN DAVET EDİLMEDİK? Dünkü 15 Temmuz merasimlerine biz niçin davet edilmedik? Yalnızca iki iktidar partisine mağduriyet üzerinden prim yaptırmaya uğraş gösterdikleri için olmadı. Ana muhalefetin önderi çağrılmaz mı? Aşikâr başlı muhalefet partilerinin başkanları çağrılmaz mı? En azından ‘Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin başkanları de gelsin’ denilir. Hani mutabakat? Mutabakatın sahiden samimiyeti var ise, mutabakat ruhu var ise bizlerin de dünkü merasime davet edilmesi lazımdı. Yalnızca iki genel liderle o merasimleri götürdüler. 15 Temmuz’un mağduriyetini yalnızca iki siyasi partiye yazıp onun üzerinden bir güç devşirmeye çalışmak beyhude bir efordur.
DEMOKRASİ DERSİ ALINMALIYDI: Türkiye’nin 15 Temmuz’dan çıkarması gereken dersler var: Liyakatin devlet takımlarına temel olması, hak edenin hak ettiği yere gelmesi. Yalnızca temasları ve referansı olduğu için değil, hakikaten hak edenin devlete işe girmesi. Alınması gereken ders liyakat, demokrasi ve adalet olması gerekirken maalesef ‘hukuksuzluğun hakkından öteki bir hukuksuzlukla gelebiliriz’ zihniyeti yanlış bir iş. Üç aylık ilan edilen OHAL iki senede bitti. Gazetecilerin rahat konuşamadığı, sivil toplumun baskı altında tutulduğu bir periyotta yetki tek bir elde toplandı. O gün bugündür güçler ayrımından, yargı bağımsızlığından kelam etmek mümkün değil. İstikrar ve denetim sistemleri sıfırlanmış durumda.
YÖK’Ü KALDIRACAĞIZ: Boğaziçi Üniversitesi bizim gözbebeğimiz. Birinci sefer Boğaziçi’nin profiline uymayan bir isim ısrarla ve inatla atandı. Ama bu işlerin tahlili nerede? Bir partinin genel lideri, genel lider şapkasıyla partisinin gençlik kolları liderini atarken dönüp de bir üniversiteye tek imzayla rektör atıyorsa bu sistem bozuk bir sistemdir. Üniversite idaresinde bu kadar merkezî bir tahakküme karşıyız. YÖK’ü kaldıracağız. Üniversitelerimize akademik özgürlük ve idari özerklik vereceğiz. Üniversiteyi biraz rahat bırakalım, nedir bu sıkboğaz? Öğrencilerin de akademisyenlerin de ufkunu açmamız lazım.
İDARE KONSEYİNE ATANANLAR BAĞIMLI OLMAMALI: İktidar partisine oy versin ya da vermesin bütün vatandaşlarımız TRT’ye vergi öder. 84 milyondan aldığı parayla iş yapan bir kurumun tek bir partinin propaganda aracı haline getirilmesi büyük bir adaletsizlik. İktidarın gözlüğüyle baktığımızda idare konseylerinin iki gayesi var. Birincisi; yakın, eş, dost, ahbap etrafa ikinci bir gelir sağlamak. Bir oburu; ‘o idare şurası kendi iradesini ortaya koymasın, verdiğim talimat derhal yerine gelsin’. O profilde beşerler seçiliyor: ‘Talimatı motamot yapsın, kendi beynini çalıştırmasın, iradesini ortaya koymasın ve onlara ek bir gelir sağlayalım ki güzelce bağımlı hale gelsinler’. Fakat âlâ işleyen demokraside basın özgürlüğü, haber alma özgürlüğü temeldir.
DEMOKRASİ BEŞ YILDA BİR SEÇİM DEĞİLDİR: Demokrasi beş yılda bir seçime gidip ’Ben bildiğimi yaparım’ demek değildir. Demokrasi özgür basın demektir. Demokrasi sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin interaktif bir biçimde hükûmet ile birlikte çalışması demektir. Gerçek demokrasi budur. (HABER MERKEZİ).